2019 yapımı, nefis film. bu filmi ilk yayınlandığı zaman sinemada izlemiştim, bir de az önce izledim. ilk izlediğimde de sevmiştim ama açıkçası
heath ledger'ın
the dark knight'taki joker performansı
joaquin phoenix'ten daha iyi gelmişti bana. ki, hala aynı fikirdeyim. bu film de güzel ancak eksik. çok hızlı geçiyor konular ve karakter değişimi çok çabuk oluyor. her ne kadar o süreci ben iyi anladığımı düşünsem de çoğunluğun anlık gazını aldığını düşünüyorum.
entrynin devamını filmi henüz izlememiş olanlar okumasın lütfen.
joker'imiz, yani arthur bir palyaço. haliyle tek görevi insanları güldürmek. ancak bir iş günü elinden işinin alınıp yeni yetme gençler tarafından hakir görülmesi, olayların birebir başlamasına neden oluyor. annesiyle beraber yaşayan arthur, onu o denli çok sevip ona o kadar çok güveniyor ki, annesi onun için tanrı timsali. tabii, bu esnada işine son veriliyor. gerekçe olarak da çocuk hastaların yanında yere silahının düşmesi gösteriliyor. ancak daha birkaç gün önce gençler tarafından şiddete uğrayan arthur'un direkt kendisi. yani, şiddet de filmin sonlarına doğru arthur'un belirttiği gibi, aslında en temelde subjektif. ancak otorite bunu kabul etmiyor.
geçmişiyle ve kendi benliğiyle yüzleşmeye başlayan arthur, kötü sürprizlere birebir tanık olup toplumdan sadece
nezaket ve
toplum tarafından kabul edilme beklerken babası sandığı adam tarafından bile şiddete uğruyor. burnu kırılıyor. yine de vazgeçmiyor. nereye kadar?
robert de niro'nun canlandırdığı komedyenin onu programında aşağıladığı ana kadar. tabii, bu durumdan önce arthur'un metroda öldürdüğü üç borsacı, filmin ta ilk başında belirtilen, 18 gündür çöpleri toplanmamış
gotham şehrindeki ezilmişlerin içine su serpiyor. öyle ki, insanlar palyaço maskeleri takıp borsacıları öldüreni bir kahraman olarak görüyorlar. çünkü sistemin değişmesi için sadece konuşan çoğunluk, elini kirleten birini anında baştacı yapıyor. bu da
kitle psikolojisi açısından güzel bir tespit. hatta tüm devrimci liderler veya peygamberler de aynen böyle öne çıkmış olabilir. tek farkla,
peygamberler şiddete değil de daha çok sevgiye ve hoşgörüye başvurmuştur. ve birkaç devrimci.
her neyse işte. arthur'un yavaş yavaş değişimi ve sistemi koruyan polislerle olan kedi köpek kavgası en nihayetinde arthur'un canlı yayında, söyledikleri ile yaptıkları asla uymayan (zira arthur'a canlı yayında cinsellikle ilgili espri yapmamasını söyleyen komedyen ve programın sahibi, arthur daha yayına çıkmadan bir salise önce cinsellikle ilgili espri yapıyor) ve "adi" olarak adlandırdığı komedyeni öldürmesiyle son buluyor. artık herkesin gözünde "joker"leşen arthur'u götüren polis arabasına sokaklarda eylem yapan palyaço maskeli kalabalıklar yandan çarpıp arthur'u polis otosundan anne rahminden çıkarır gibi yeniden dünyaya getiriyorlar.
bu film güzel bir dönüşüm hikayesi. bana göre tek eksiği, meseleyi
zenginlik ve
yoksulluk eksenine çok çabuk getirmesi. keşke the dark knight'taki gibi sadece
kaosa odaklansaydı. çünkü arthur'un toplumun gözünde bir "ucube" olmasının nedeni ta çocukluğuna uzanıyor. uğradığı bedensel şiddetten tut, sevgisiz geçen bir çocukluk ve aldığı kafa travmasına kadar. the dark knight'taki joker öyle değil ama. onun ne bedensel bir nedeni var joker olması için ne de vicdani. o sadece dünya yansın istiyor. çünkü her şeyin en temelde saçma olduğunu çözmüş.
(bkz: absürdizm)
güzel film. oyunculuklar enfes. üzerine çok şey konuşulur. ileri vadede yeniden izlersem, yine bir entry veya entryler yazarım. şimdilik bu kadar yeterli.
son olarak, filmin direkt 18 gündür çöpleri toplanmayan bir şehirde başlaması toplumu oluşturulan bireyleri temsil ediyor aslında. yozlaşmışlıklarını. kokuşmuşluklarını. her kaçış sahnesinde arthur'a çarpan arabalarsa sistemden kurtuluşun ne denli zor olduğunu.
son bir ekleme daha; filmin sonunda arthur'un akıl hastanesindeki görüntüsü, bana yayımlanacak üçüncü kitabım yok'taki şu kısmı hatırlattı; "bir suçu sadece faili değil, tüm toplum işler. toplum, en büyük azmettiricidir! tüm dinamikleriyle! ve suç olgusunda ıskalanmaması gereken tek bir gerçek vardır: suç, neden değil, sonuçtur!"